zarifsanatevi.com

Ekim 26, 2011

Van'da ki bebekle İstanbul'da ki bebek arasındaki fark nedir?

23 Ekim 2011'de Van'da deprem oldu. Haberi görünce kanı donan tek ben mi varım? Deprem sanki yanı başında olmuş gibi yaşayan. 7.2'yi duyunca gözleri dolan.. Caddeden arabalar hızlı geçtiğinde avize sallanınca çığlık atan ben, haberleri izlerken tir titredim. Geçtiğimiz yıllarda yaşadığım depremlerin etkisini halen atamamış olmanın sebebi midir, yoksa gerçekten vicdanımın acısı mıdır? Onu bilemiyorum halen. Gölcük depremindeki uğultu halen kulaklarımda. Neyse konu bu değildi. 

Sosyal medya da abuk subuk çıkan haberleri okurken yeterince sinirleniyor insan. Sosyal mecralarla resmen yapışık yaşayanların aklına her geleni, tutarlı tutarsız yazması daha da üzüyor. Bu nasıl bir düşünce tarzıdır ben çözemiyorum. Okudukça dehşete kapılıyorum. 15 yaşındaki çocukların "gebersinler" yazması yeterince ürkütücüyken 30'luk gençlerin de aşağı kalmadığını görmek daha da ürkütücü. Ayrımcılık daha beşikteyken şırıngalanan bir olgu mu? 

Hastalıklı düşünce sahibi insanları gördükçe insanlığından utanan tek ben mi varım acaba?, demekten kendimi alamıyorum. Bazıları yeri gelince Müslümanım diyerek mahalle baskısı oluşturur, bazılarının seçim zamanı yırtınıp iktidar yaptığı parti şimdilerde ayrımcılığın dibine vurmuştur, bazılarının vicdanı üç kuruş etmez, bazılarının ise evde sıcak yemek yerken boğazı düğüm düğüm olur.. Van'da ki bebekle İstanbul'da ki bebek arasındaki fark nedir? Doğum yeri mi, saç rengi mi, kaşı mı, gözü mü?!.. Herkesi bir tutup " ohh iyi oldu" tarzından cümleler serpiştirenlerin akıl sağlığından şüphe ediyorum. "Sen sen ol kimseyi ayırma, kayırma" diyerek beni büyüten Anneme de  şu noktada tapıyorum!..

Ekim 15, 2011

Biz misafire kurtlu elma ikram ederiz.


Biraz önce kurtlu elma yiyeyim, dedim. Filme o kadar dalmışım ki kurttan eser yok şu anda. Organik sebze meyve yerim genelde ama bu kadarını da bazen mide kaldırmıyor. Kurt ya da kurtlar midemde fazla oyalanmayın lütfen!..

Organik tüketim kervanına biz katılalı yıllar oldu. Aslında ben kendimi bildim bileli evde organik ürünler tüketiyoruz. Yazın yaz ürünleri kışın kış ürünleri tüketiyoruz. Acayip sağlıklı bir aileyiz. Ki bu işte, kurtlu elma yediğimde “Aaa kurtu da yemişim.” repliğinin olabildiğince doğal dökülmesini sağlamaktadır. Annem konu olunca anlatabilecek hikayelerin sonu yoktur. Anneler genelde komik hikayelerin baş kahramanıdır. En azından benim annem. Neyse.. Kurtlu elma yemek bizim için doğal ama başkaları için garipti her zaman. Arkadaşlarım okulda kurtlu elma yediğimde, fukara gözüyle baktılar bana hep. Anlatmaya çalıştım ama anlamadılar. Çok büyük bir travmaydı. Ahh anne!

Evimize gelen misafire annemim tipik soruları:

  • Kurtlu mu, kurtsuz mu elma istersiniz? (Kurtlu, organik olan elma.)
  • Dünkü çayı mı, bugünkü çayı mı istersiniz? (Kaçak çaya annem dünkü çay der.)
  • Bayat ekmek mi, taze ekmek mi istesiniz? (Taze ekmeğe göre bayat ekmeğin daha sağlıklı olduğunu düşünür. Evet genelde taze ekmek alırız her gün lakin ertesi gün yeriz onu da!..)
  • Dağ kekiği mi, market kekiği mi istersiniz? (Yazın dağdan kendi toplar kekiği. İşte o da organiktir.)
Bu böyle devam eder. Merak edenlere dip not misali: Annemle babam organik tarım yapıyorlar.

Ekim 2011

Ekim 12, 2011

Yağmur kesildiğinde annemin süper güçleri olduğuna inanmıştım..


Ben hayallerle büyüyenlerdenim. 5 yaşındayken annem gibi olmak isterdim(sanırım).. Onun her şeyi değiştirebileceğine inanırdım. Çok yağan yağmuru durdurmasını istediğimde benim için gökyüzüne bakıp “Yatcaz kalkcaz sabah yağmur bitmiş olacak” demişti. Yağmur kesildiğinde annemin süper güçleri olduğuna inanmıştım. İlkokula başladığımda bu inancım kaybolmadı lakin annelerin yağmuru durdurma gücünün olmadığını öğrendim. İlkokulda öğretmenim gibi olmak isterdim. Büyüyünce ne olacaksın, diye soranlara öğretmen cevabını bu yüzden vermişimdir. Münevver öğretmene buradan selamlarımı yollarım. Zaman akıp geçti ortaokula başladım. “Evet, benim zamanımda ortaokul vardı!.” Ortaokulda dünyayı daha farklı algılamaya başladım. Ufak not defterime kısa öyküler yazıyordum. Taa ki Türkçe öğretmenimin, senden yazar olmaz deyişine kadar. “Ne gariptir ki 8. sınıfta İstanbul’da ki öykü yarışmasında dereceye girdim.” Umudumu kaybetmedim lakin yazmaktan vazgeçtim. Dinlemeyi o zamanlar önemsemeye başladım sanırım. Lise dönemimde ideallerim değişti. Fark etmeye başladım. Büyük abim kahramanım olmaya başladı. Onun gibi olmak için çabaladım genelde. Olamadım, olduramadım. Hangisi daha iyi halen karar veremiyorum. Büyüyünce ne olacaksın soruları, hangi bölümü istiyorsun sorularına dönüşmeye başladı. Biraz asiydim, annemin saçlarımı pembeye boyattığımdaki yüz ifadesi dün gibi aklımda. Ona inat piercing taktığımdaki hali gibi. Denemeden bilemez insan, derdi hep. Buna uymasa da!. Üniversitede hiç istemediğim bir bölüm okudum. Turizmle ilgili olan dersler benim için zamanın akmadığı anlardı. Saate bakmaktan ders dinleyemediğim de olmuştur. Şu anda benim yaşımdakilerin en büyük hayalleri genelde klişelerden beslenirken. Ben hep farklı olmak istedim. Ben hep bir şeyler olmak istedim. Oldum. Yapmak istedim. Yaptım. -İnsanlar olmaz- dedi, -ben olur- dedim. Oldu. Şansıma hep inandım. Hayallerime hep inandım. Kendime hep inandım. Dünyayı değiştirebilecek bir şeyler yapmak istedim. Yapamadım. Ama bir gün yapacağım. Ufacık bir şey olsa da.. Küçük abim her zaman şanlı p.çsin, der. (Küçükken en büyük düşmanımken şimdi en iyi dostumdur.) Anneme göre şansımı kendim yaratıyor muşum. Babama göre, asla vazgeçmediğim içinmiş. Uyurken hayallerimi yastığıma koyup uyandığımda orada bırakanlardan olmamaya çalıştım hep. Bunları neden mi yazıyorum? Ben insanları sorgulamadım hiç. Oldukları gibi aldım hayatıma. Değiştirmeye çalışmadım. Hayatım boyunca herkesin eşit olduğuna inandım ve halen inanmaktayım. Mümkünse insanlarda beni sorgulamasın. Şunu demek çok mu zor: “Yaptıysa bir bildiği vardır.”



Ekim 2011